24 Mayıs 2012 Perşembe

DENİZ’LERİN ANISINA


İLHAN SELÇUK
Gençlerin devrimci dinamizmini değerlendiremeyen
her iktidar suçlu olur
 
İlhan Selçuk, 19 Mart 1971 tarihinde yayımlanan “Deniz ile Menteşeoğlu” başlıklı yazısında şöyle diyordu:


Tarihte Yıldırım Beyazıt ve Aksak Timur’un meydan muharebesinden sonra karşılaşması meşhurdur. Beyazıt esir düşünce, Timurlenk: Getirin göreyim, demiş.
Menteşeoğlu buna özenmiş olacak, 66 günlük mücadeleden sonra Deniz Gezmiş’in tutulduğunu haber alınca:
Getirin, diye emir vermiş. Deniz’i İçişleri Bakanlığı makam odasına sokmuşlar,
Kelepçeleri çözün! Çözmüşler.                                                                                                                                                                           

Menteşeoğlu – (Deniz’i gazetecilere göstererek)
İşte bu pejmürde adam THKO’nun kumandanı imiş. İyi bakın kılığına, kıyafetine, suratına..
 Deniz – Ben THKO’nun kumandanı değil neferiyim 

Menteşeoğlu – Sen kahraman mısın?

 Deniz – Siz de kahraman olduğunuz için istifa ettiniz değil mi? Siz Demirel’in neferisiniz, ben THKO’nun.

Menteşeoğlu – Nereye gidiyordunuz

Deniz – Devrime..
Menteşeoğlu – (eliyle duvardaki haritada Sivas’ı işaret ederek) Devrim o tarafa mı?

 Deniz – Devrimin o tarafı bu tarafı yoktur. Her taraftan gelir. 

 Menteşeoğlu – Susturun bu ukalayı. Çok konuşup ukalalık etmesin..


Ve Ankara konuşması burada bitmiş.

Gazetelerde sakıt İçişleri Bakanı ile Deniz Gezmiş’in yan yana çekilmiş tarihi fotoğrafları da yayımlandı. Doğrusu ileride bu fotoğraflar güzel bir hatıra olur.
Haldun Menteşeoğlu, muhtırasal darbeyle sükût ederken giderayak kendine göre bir zafer kazandı.
Başkentin göbeğinde altmış altı günden beri dolaşıp duran Deniz ve arkadaşlarının durumuna gelince..
Dünyanın her yanında, yürürlükteki bozuk düzenlere başkaldıran ülkücüler görülür. Bunları adi suçlularla bir tutmak mümkün değildir.

Deniz gezmiş ve arkadaşları, tuttukları yolu kendileri icat etmediler.  


Güney Amerika’da daha  önce uygulanmış yöntemleri uyguladılar.   
                        
Bunlar genç insanlardır. Onların çağındaki çoğu delikanlı, genç kız, 

el ele dans salonlarında dolaşıp sinemaya gidiyorlar, hayatın ve gençliklerinin tadını çıkarıyorlar. 

Deniz ve arkadaşları da böyle yapabilirlerdi. Hangi nedenle ölümü göze alıp kanun dışı bir mücadelenin tehlikesine atılmışlardır?           

   Nasıl bir tılsıma kapılmışlardır ki, ölüm pahasına bir eyleme sarılmışlardır? 

Deli midirler? Çoğu kimse bunu anlamaz.

Gerçekte denizin tuttuğu yol daha başından tıkalı idi. Herhalde kendisi de biliyordu bunu. Sonu çıkmaz bir tehlikeli patikaya sapmanın akılla pek ilgisi yoktur.                                                  

Ülkücülük gerçekliği aşan bir düzeye ulaştı mı, bu tür davranışlara sarılır insan. 

Hiç kuşkusuz Deniz istese, üniversiteyi uslu akıllı bitirirdi. “Evet, efendimcilik” ve “çıkarcılık”  politikasını meslek edinerek bozuk düzenin en yağlı ballı yerlerine tırmanabilirdi.
Yetenekleri üstündü. Çalışkandı. Üniversitenin mezunlar kapısından çıktığı saat, mutlu azınlığa katılmak için önünde bir engel kalmıyordu. 

Yoksul köylülerin, mazlum emekçilerin, fakir insanların az gelişmiş Türkiye’sinde, Deniz ve arkadaşları bir yağlı kemik kapmak isteseler, elbette muratlarına ererlerdi. 
 
Ülkücülük yoluna baş koydular. Ve inançları uğruna ölümü göze aldılar. Yalnız kendilerine değil, belki de çok şeye zararları dokundu.
Çıkmaz yolları zorlamakla kendilerine yazık ettiler, gerici ve tutucu siyasi iktidara devrimciler aleyhine büyük propaganda fırsatı yarattılar.
Deniz ve arkadaşları suç işlemişlerdir. Ve bunun cezasını göze almışlardır. Ne var ki, asıl suç onlarda değil, onları bu yollara iten namussuzlar koalisyonundadır.
Üniversiteli gençlerin devrimci dinamizmini, Türkiye’nin yükselişi için itici güç olarak değerlendiremeyen her siyasi iktidar suçlu olacaktır.
Öyle bir düzen kuralım ki, çağdaş uygarlığa hasret Türkiye’nin devrimci gençleri, o düzenin en taze itici gücü olsun.

Bu düzeni kuramayan yaşlılar, menfaat şebekelerinin siyaset sahnesindeki kulakları olmaya devam ettikçe gerçek suçlu olmaktan kurtulamayacaklardır.
 
İlhan Selçuk

THKO (TÜRKİYE HALK KURTULUŞ ORDUSU)

Türey Köse’nin Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Darağacına Mektuplar” yazı dizisinden alınmıştır.