11 Mayıs 2008 Pazar

6 Mayıs 1972 günü saat 00.30'da sivil emniyet görevlilerince evimden alınarak Ankara Ulucanlar Merkez Cezaevine götürüldüm



Deniz'leri savunmaktan yargılandım



Deniz Gezmiş'in avukatı


Halit ÇELENK Deniz'leri Anlatıyor











Deniz beni ve Mükerrem'i görünce bizleri görmekten memnun olduğunu belli edercesine gülümsedi ve bize "Hoş Geldiniz" dedi. Masanın üzerinde bir Samsun paketi vardı. Deniz bir görevlinin ağzına verdiği uçlu bir sigarayı içiyordu. Baktığımızı görünce "iki gün öncesine dek birinci içiyorduk. İki günden beri sonucu bildiğimizden , hiç olmazsa iki gün uçlu sigara içelim dedik" dedi ve ekledi: "Geldiğinize sevindim. Ölüme nasıl gittiğimizi gözlerinizle görüp yarın ki kuşaklara doğru anlatmanızı istedik. Daha önce de söylemiştim. Bizleri Cebeci mezarlığında Taylan'ın yanına gömün.




Son Arzuları Birbirlerine Sarılmaktı...



İnfaz savcısı "Deniz, kendini nasıl hissediyorsun" diye sordu. Deniz başını ona doğru kaldırdı ve gülerek , "Çok mutluyum ve rahatım" dedi. Savcı yine "Avukatlarına bir şey söyleyecek misin" diye sordu. Deniz , "Söyleyeceklerimi söyledim" diye yanıtladı. İnfaz savcısı ile birlikte Deniz'in yanından ayrılıp bitişik odaya Yusuf'un yanına gittik. Bu odada da birkaç albay ve gardiyanlar vardı ve Yusuf'da Deniz gibi arkadan kelepçeli , ayaklarında prangalar , bir sandalyede oturmaktaydı. İki yanında ikişer gardiyan , omuzlarından tutuyorlardı. Yusuf da bize hoş geldiniz dedi ve o her zaman ki rahat ve sakin haliyle "Bu saatte bizim için sizler de yoruldunuz , bizim için çok çalıştınız , hepsi için çok teşekkür ederiz" diye ekledi. Sonra eşi Hacettepe Hastanesinde doktor olan avukat Mükerrem Erdoğan'a kardeşinin tedavisi için yardımcı olmasını rica etti. Tekrar ikimize dönerek babasının sağlık durumunu ve infazlardan haberi olup olmadığını sordu.Çok sakin ve her zaman yaptığı gibi gülümseyerek konuşuyordu bizimle.
Bir arzusu olup olmadığını sorduğumuzda ise Deniz'i görmek istediğini söyledi. İnfaz savcısı Sami Uğur bu talebi reddetti. Buna karşın biz kendisine idam hükümlülerinin son arzularını yerine getirmenin bir gelenek olduğunu ve bunda da hiçbir sakınca olmadığını , üç hükümlünün birbirleriyle görüştürülmeleri gerektiğini söyledik. Ve sonra Hüseyin'le görüşmeye gittik. Bu esnada koridorda bir albay yanımıza geldi ve "imamı ve dini merasimi reddettiler , Müslüman değillermiş" dedi. Albayı "Bu onların bileceği iş" diye yanıtladım. Hüseyin'in de arkadaşları gibi elleri arkadan kelepçeliydi ve ayağında prangalar , iki gardiyan sağ ve sol omuzlarından tutmaktaydılar. Kapıda iki albay duruyordu. Hüseyin de arkadaşları gibi bizi görünce gülümseyerek "Hoş Geldiniz"dedi. Daha sonra "Çok teşekkür ederim" diye ekledi ve babasının Ankara'da olup olmadığını ve infaz hakkında bilgisinin olup olmadığını sordu. "İnanıyoruz ki bu mücadele bizimle bitmeyecektir" dedi. İnfaz savcısı ona da "Avukatlarına söyleyeceğin bir şey var mı" diye sordu. O ise "Son sözümü sehpada söyleyeceğim" diye yanıtladı savcıyı. Odadan çıktık ve koridorda ağlamaklı duran imamla karşılaştıktan sonra tekrar Deniz'in bulunduğu odaya girdik. Deniz babasına son mektubunu yazdırmaktaydı. Daha sonra infaz savcılığı üç gencin birbirleri ile son kez görüşmesine izin verdi ve Yusuf ve Hüseyin teker teker Deniz'in bulunduğu odaya götürüldüler ve son kez kucaklaştılar.
Bu görüşmelerden sonra Deniz'i ayağa kaldırıp ceplerini boşalttılar. Deniz'in cebinden 11.50 TL çıktı. İnfaz savcısı Deniz'e mahkeme kararını okudu ve bir diyeceği olup olmadığını sordu. Deniz , kararın kendisine ait olduğunu ve bir diyeceği olmadığını söyledi. İnfaz savcısı , odaya gelen iki sivil doktora Deniz'in infaza engel bir hastalığı olup olmadığını sordu ; onlar da uzaktan Deniz'e bakarak olmadığını söylediler. Savcı şuurunun yerinde olup olmadığını sordu. "Yerinde" diye yanıtladılar soruyu.
Savcı ve doktor aralarında bunları konuşurken Deniz onlara bakıp gülümsüyodu. Sonra beyaz ölüm gömleğini Deniz'in başından geçiriyorlar. Uzun uğraşlardan sonra ayağındaki prangalar çözüldü ve Deniz ayağındaki bağları çözük postallarını bize göstererek "Postallarımın bağlarını bağlamaya bile vakit bulamadan apar topar buraya getirdiler bizi" dedi. Görevli postalları bağladı. Deniz ayağa kalktı ve "Allahaısmarladık , cezaevindeki tüm devrimcilere selam , onları benim yerime tek tek öpün" diyerek metin adımlarla avluya doğru yürüdü.




Sehpaya doğru



Sehpaya gelindiğinde elleri bağlı olduğundan gardiyanın yardımı ile masaya çıktı. Masanın üzerindeki tabureye kendi çıkmak ve ilmiği boğazına geçirmek istedi ama iki katlı ve dar olan ilmik buna izin vermedi. Gardiyan çift ilmiği genişletip Deniz'in boynuna taktı. Ve Deniz gür sesiyle şu sözleri söyledi:


"Yaşasın tam bağımsız Türkiye , yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi , yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi ! Kahrolsun emperyalizm ! Yaşasın işçiler ve köylüler !
İnfaz savcısı son kelimelerde "Çek ! Çek ! " diye bağırıyor cellada. Deniz Gezmiş kendi taburesini tekmelemeye çalışırken cellat arkadan tabureye vurdu ama boyu uzun olan Deniz'in ayakları masaya deymekte. Savcı "Masayı da çek"
diye haykırdı. Masayı da çektiler.. Saat 01.25 . Deniz uzun beyaz gömleği içinde ipte ağır ağır dönmekte... İnfazın yapıldığı avlu subaylarla dolu... Ortada bir karakavak... Merkez Komutanı Tevfik Türing kısık gözleri ve anlamsız bakışlarıyla , Ali Elverdi ise ağzında sigara , donuk ve duygusuz bir bakışla infazı izliyorlardı...



İpte 15 dakika... Deniz'in nabzı atıyordu...



İdamdan 10 dakika sonra doktorlar Deniz'e yaklaştılar ve nabzını yokladılar ve hâlâ nabzının attığını söylediler. İçimiz burkuldu ama hiçbir şey yapamamanın acısı yüreğimizi yaktı. Bu gecikmenin ipe çift ilmik atılmasından doğduğunu ve bunun bir işgence olduğunu , ilmiğin teke indirilmesini söyledik. Bu konuşmaları duyan doktor , "Üzülmeyin , sandalye çekilip düşme meydana gelince boyun kırılır , beyinle bağlantı kesilir ve artık acı duymaz" dedi. İnfaz savcısı kelepçelerin çözülmesini emretti. 15 dakika sonraki doktor kontrolünde nabzın hâlâ attığı anlaşıldı. Saat 02.15' e dek beklendi (50 dakika) ve son bir muayeneden sonra Deniz ipten indirildi.






Biz başgardiyanın odasına alınan Yusuf'un yanına döndük. Yusuf da babasına ve köy halkıyla akrabalarına bir mektup yazmıştı. Mektupları infaz savcısı aldı. Yusuf Aslan kıvanç dolu bir sesle Deniz'in sesini duyduğunu söyledi ve karşısında oturan ve emniyet birinci şube müdürü olduğu anlaşılan bir kişiye işkencelere hâlâ devam edip etmediklerini ve çocuğu olup olmadığını sordu. İnfaz savcısı doktorları çağırıp Yusuf'un bir hastalığı olup olmadığını sordu ve sonra kararı okuyarak bir diyeceği olup olmadığını sordu. "Yok" diyen Yusuf'un da deniz gibi cepleri arandı ve cebinden 17.25 TL çıktı. Beyaz ölüm gömleği giydirilen Yusuf'u odadan çıkarıp götürdüler. Yusuf sehpanın altında şunları söyledi: "Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler , bizi asanlar , şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz ! Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler !.. Kahrolsun faşizm !"...
infaz savcısı bağırıyor "Çek ! Çek !" ... Ve infaz sona erdi...



"Babama ayakkabısı cezaevinde kaldı deyin"


Üçüncü kez başgardiyanın odasına gittik ve Hüseyin İnan Odaya getirildi. Hüseyin bize ayağındaki spor ayakkabıları göstererek "Babam yarın ayağımdaki bu ayakkabıları görünce , oğlumun doğru dürüst bir ayakkabısı yokmuş diye üzülecek. Ayakkabımı bile giymeden apar topar buraya getirdiler... Ona ayakkabılarımın cezaevinde kaldığını söyleyin..." dedikten sonra babasına yazdığı mektubu savcıya verdi. Savcı doktorlara alışılagelmiş soruyu tekrarladı ve Hüseyin'e kararı okuduktan sonra beyaz idam gömleğini giydirdiler. Hüseyin'in cebinden 21.95 TL çıktı. Avluya doğru yürürken gülerek bize döndü ve "hadi eyvallah ! Şekibe ablaya selam" diye seslendi.
Tabureye çıkmadan masanın üzerinde yüksek sesle şunları söyledi:

"Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler ve köylüler ve yaşasın devrimciler ! Kahrolsun faşizm !" İnfazı kendi yaptı.

Bu infazdan sonra biz müdürün odasına çıktık. Burada savcı bize idamların ertelenmesi için yaptığımız başvurunun Askeri Yargıtayca reddedildiğini gösteren yazıyı okudu.
Deniz Gezmiş , Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı asan askeri savcının adı, Baki Tuğ. İdamlar 6 Mayıs 1972 günü yapıldı. Savcı yaptıklarından hiç pişman değil , Kenan Evren'in asmasaydık da beslesemiydik sözüne gönderme yaparcasına; Biz o gençleri asmasaydık şimdi ülkemizin başına bela olurlardı. Ülkenin huzuru için üç genci feda ettik, hiç pişman değilim diyor.






Hiç yorum yok: